Bir zamanlar Lidya eyaletinin başkenti olan Aphrodisias, Nazilli’nin 38 km güneyinde Karacasu bölgesinin Geyre köyünün yakınlarında bulunuyordu. Eski zamanlarda şimdi olduğu gibi Aphrodisias’ın çekici mermer yapıları, hiç şüphe yok ki zengin bitkileri, Dadaloz vadisinin ortasında badem, nar ve kavak ağaçları ile beliriyordu. Şehrin zenginliği kültürel ve politik önemi yapılarının büyüklüğü ve ihtişamından açıkça belli oluyordu. Aphrodisias adı, güzellik, aşk, doğa ve bolluk tanrıçası olan Aprodile’den geliyor ve en ünlü tapınaklardan birisiydi; fakat bu asıl ismi değildi. Tarihçi Stephanos’a göre Lelegianlar tarafından bulundu ve ilk olarak Lelgonopolis olarak bilinir. Daha sonra şehrin ismi Megalopolis’e ve sonra tekrar Assria’nın kralı Ninos’tan sonra Ninoe’ye dönüştürüldü. Şehrin tarihi tunç çağına dayanabilir ve M.Ö. 3000 yılından önce kalkolitik kültür ile ilgili açık delil vardır. Aphrodisias ismi M.Ö. 3000 den sonra Helenistik devirde kullanılmaya başladı. Bizanslılar ile Hıristiyanlığın yayılmaya başlanması ve Hıristiyanlığın derece derece din olarak adapte edilmesi şehrin statüsünde büyük bir değişikliğe sebep olmuştur. Tapınma Merkezi Aphrodite’in önemi azalmıştır. Aphrodite ve Aphrodisias sonunda bütün yazıtlardan silindi.çabalar şehrin isminin Stauropolis’e Haçlı Şehrine çevrilmesini sağladı. Fakat halk Caria kullanmayı tercih etti. Geyre, modern köyün ismi, de aynı yeri işgal ediyor, muhtemelen eski Caria’nın hali Türklerin işgalinde sonra oluşan bozulmuş halidir. Türkler muhtemelen Caria’yı ilk olarak Goyra şeklinde ediyorlardı ki daha sonra g’ye a da e’ye dönüşmüştür.
Diğer Roma ve Bizans şehirleri gibi Aphrodisias da kendince önemliydi. Aphrodisias her çeşit besin maddesini yetiştiren verimli topraklarla çevrili, çağının ilk şehriydi. Ayrıca gösterişli yün ve pamuk endüstrisine, gelişmiş ticari, politik, dini ve kültürel kuruluşlara, mükemmel sanat ve resim geleneğine, dünyaca ünlü felsefe ve heykeltıraşlık okullarına ve büyük ve enerjik vücutlu halka sahipti.şehrin zayıflaması 7.yy. da olan beklenmedik bir olayla hızlandı. Heraklius (610-641) hükümdarlığı doğudan gelen Arap akını ve istilaları, dinsel anlaşmazlıklar, politik ve ekonomik baskılar ve büyük kayıplara sebep olan salgın hastalıklarla damgalandı fakat son vuruşu her yeri harap eden bir deprem yaptı. Aphrodisias depremde binalarda oluşan hasarlar halen görülebiliyor. Bazı azametli binalar hasar gördü ve halen onarılamadı. 7. yy. dan sonra şehrin tarihiyle ilgili az şey biliniyor, bilgilerin kaynağı bazı dini dokümanlar ve piskoposların isimleriyle sınırlı. Arkeolojik bulgular bunlarla birlikte 11.yy la ait küçük yaşam belirtileri olduğunu gösteriyor. Selçukluların 11. ve 13. yy.larda Anadolu’ya yaptıkları akınlar, büyük depremden sonra kalan yerleşim birimlerinin sonu oldu. Bütün bölge Aydın ve Menteşe beyliklerine kaldı. 15. ve 16. yüzyıllarda bölgenin verimli kaynakları yeni yerleşimlere sebep oldu ve Aphrodisias Geyre köylüler, tarafından işgal edildi.
Kalıntılar, Şehir Savunma Duvarı ve Şehir Planı Karasu’dan Aphrodisias’a yaklaşırken göreceğiniz ilk şey Aphrodithe’in arkasında güçlendirici sütunları ile şehir duvarlarıdır. Eski şehir güneybatıya doğru eğilen bir bölge üzerine kurulu. Duvarların inşaatına 260 yılında Gothic istilasından dolayı başlandığı sanılıyor, fakat bugüne kadar gelen duvarları 4. yy.dan ya da daha sonrasından kalmadır. Daha öncelere ait bunun gibi bir eser yok, fakat çevresinde agora ve tiyatrolar arasındaki bir duvar olabilir. Duvarların 7.yy daki depremle yıkılmasından sonra bir gözlem kulesi şehrin en yüksek yerine inşa edildi. Burası ilk iki yerleşim alanından biridir. Tarih öncesi kalıntıların yer verildiği iki kazı alanından biri bu tepede, 7.yy.da gözlem evinin inşa edildiği yerde, diğeri ise Aphrodithe tapınağının işgal ettiği yerde kurulmuştur. Eski Akropolis bir tepede yerleşiyordu ve 24m yükseklikten bir görüntüsünü veriyordu. Burada bulunanlar Tunç ve Demir çağına ait olduğu sanılan tarih öncesine ait 7 farklı katmandan oluşan bir yerleşimi gösteriyor. Burada bulunan duvarlar taştan yapılan mudbrik duvarlar ve mimari yapıları andıran megaron tipi evlerdir. Burada ayrıca, pithoi olarak bilinen ve buğday ve diğer erzakların saklandığı oldukça büyük küplerin yanı sıra küçük çanak çömlek parçaları da bulundu. Bulunanlar arasında taştan aletler, heykelleri baykuş resimleri ve şişko kadın putlar ve değişik ağırlık ölçen aletlerde vardı. Ocropolisin doğusunda Pekmez Höyük olarak bilinen kazı alanında Neolitik ve kalkolitik çağının sonuna ve Tunç çağının başına ait çanak çömlekleri ve Klia heykelcikleri bulundu. Helenistik zamanın sonunda şehir özellikle agorayı çevreleyen alan çok gelişti. Bununla birlikte gerçekten bir şehir planı olup olmadığı konusunda kesin bir soru yok. Ne Aphrodite ne de Sebastian düzenli bir şehir planı uydurmadı.