Aydın İli, Karacasu İlçesine bağlı olan Geyre Köyü, İzmir İlinin 230 km. güneydoğusunda, Batı Anadolu’nun en büyük kazı merkezlerinden biridir; antik Aphrodisias* Kenti kalıntıları üzerinde yer alır. Babadağı’nın eteklerinde ve deniz seviyesinden 600 m. yüksekliktedir. İzmir’den yola çıkıldığında Selçuk, Aydın, Nazilli güzergahı takip edilerek Karacasu’ya varılır. Nazilli Karacasu arasında Yenice, Esençay, Dereköy yerleşmeleri bulunmaktadır. Karacasu ve Yenice’de eski Türk evi örneklerinin yer aldığı doku izlenmektedir. Karacasu’da yaptığımız araştırmalar ve yörenin yaşlıları ile konuşmalarımız sonucunda, bu kazanın 1930’larda 37 bin nüfuslu ve cumhuriyet döneminin en büyük dokumacılık kooperatifine sahip olduğunu öğrendik. 1928’de 1,5 milyon TL sermayesi olan kooperatifin 1940’larda çökmesi sonucunda ekonomik etkenler nedeniyle göç olayı başlamış, nüfus giderek azalmıştır. Karacasu’da görülen sivil mimarlık örnekleri geçmiş yüzyılda Karacasu’nun önemli bir yerleşme merkezi olduğunu kanıtlamaktadır. Ancak kültür kopukluğumuz burada da kendini göstermiş ve geçmişle günümüz arasında bağıntı kuran sivil mimarlık örneklerimiz, yerlerini belli bir karakteri olmayan birkaç katlı beton yığınlarına terketmiştir.
Karacasu’nun diğer bir özelliği de uzun yıllardan beri süregelen seramik yapımcılığıdır. Şu anda sayıları 5-6 arasında olan atölyelerde yetişen çırak yoktur. Bu da seramik sanatının Karacasu’da çok kısa bir süre sonra son bulacağının kanıtıdır. Son zamanlarda Aphrodisias Müzesi tarafından seramik atölyeleri arasında rekabet körüklenerek bu sanatın tamamen ortadan kalkmasını önlemek amacıyla, turistik eser yapımı ve pazarlaması konusunda çalışma yapılmaktadır. Karacasu’dan Geyre’ye giden yolumuz üzerinde Cumhuriyet döneminde yapılmış Dandalaz Köprüsü gerek yerli, gerekse yabancı turistlerin ilgisini çekmektedir. Çay kenarında bulunan değirmenlere, su getiren kanalların alt kısımlarından zamanla sızan suların etkisiyle kalkerli bir tabaka oluşmuş ve doğal kemerli geçitler ortaya çıkmıştır. Karacasu’dan 14 km. uzakta olan Geyre Köyüne asfalt bir yolla rahatça ulaşılmaktadır. Geyre Köyü, Batı Anadolu’da pek çok yerde görüldüğü gibi antik kent kalıntıları üzerine kurularak varlığını günümüze dek sürdüren bir yerleşmedir. Ancak benzerlerinden farklı olarak Geyre Köyünün en büyük şanssızlığı, kazıların halen devam ettiği antik bir yerleşmenin üzerinde yer almasıdır. Toprağa gömülü Aphrodisias kenti kalıntılarının üzerindeki köy, arkeolojik araştırma ve koruma amacıyla Kültür Bakanlığı tarafından kamulaştırılarak, köy evleri satın alınmıştır. İlgili bakanlıkça düzenlenen çevre tanzimi planında koruma altına alınan bazı yapılara işlev verilmesi düşünülmektedir. Bu köy, 1960’larda hemen yakınında bulunan yeni planlanan yerine taşınmaya başlamıştır. Bugün köy, tamamen boşalmış durumdadır. Satın alman evlerin sahiplerinin yapılara ait kapı, pencere, ahşap, kiremit ve benzeri malzemeleri söküp götürmeleri sonucunda da köy bir harabe görünümünü almıştır. Koruma altına alınan yapılar ise bugüne kadar onarım görmediklerinden hızla yıpranmıştır. Ayrıca arkeolojik kazıların köyün içine dek uzanması ve koruma altına alman yapıların altında da önemli tarihsel kalıntıların bulunması bu yapıları yok olma tehlikesiyle karşı karşıya getirmiştir. Böyle bir olay gerçekleştiği takdirde gelenekleri ve yaşantısıyla birlikte tarihe gömülmüş olan eski Geyre Köyünün haritadan silinmesi kaçınılmaz hale gelecektir. Ayrıca bu köye ait araştırma yapma olanağı da ortadan kalkacaktır. Yukarıda belirttiğimiz nedenlerle içinde yaşayanların terkettiği Geyre Köyünün yöresel mimarisini tanıtmak amacıyla, koruma altına alınmış yapıların incelenmesi bu yazının konusunu oluşturmaktadır.
LATİFOĞULLARI EVİ
1980 yılı yaz aylarında rölövesini çıkardığımız Latifoğulları evi köy meydanının batısında, taşıyıcı beden duvarları moloz taştan iki katlı bir evdir. Geyre Köyünün eski ailelerinden birine ait olan ev 1978 yılında kamulaştırılarak boşaltılmıştır.
İki sokağın birleştiği köşede yer alan yapının arkasındaki avluya ara sokaktaki ahşap kapıdan girilmektedir. Avlu girişinin batısında hela, doğusunda konut ve konutun bitişiğinde kuzeye doğru sıralanan çamaşırlık, ahır, samanlık olarak kullanılan mekanlar yer almaktadır. Avlunun ortasında mermer parapetli bir kuyu vardır.
İki katlı konutun alt katında avludan ve sokaktan kullanılabilen depo ve samanlıklar bulunmaktadır. Avlu zemininden daha düşük kotta bulunan depo ve samanlık mekanlarının döşemesi topraktır. Avludan üst kata taş bir merdivenle çıkılmaktadır. Batıdaki avluya yönelmiş hayat mekanı çok geniş tutularak yapının arka cephesine kadar uzatılmış ve buraya hava sirkülasyonunu sağlamak amacıyla bir pencere açılmıştır. Üst katta bulunan üç odanın bulunduğu hayat, odalar ile avlu arasındaki bağlantıyı sağlamaktadır. Hayatın avluya açık olan batı tarafında ahşap korkuluğun üzerinde yerden 80 cm. yükseklikte konsol olarak uzanan bir oturma sekisi ve bitki kurutma yerleri bulunmaktadır. Ayrıca hayatın güneyinde de bir sedir vardır. Birinci kat odalarından biri merdivenin karşısında, diğerleri konutun doğusunda yer almaktadır.
Belirli bir kullanım farklılığı olmayan odaların üçünde de oturulduğu, yemek yenildiği ve yatıldığı görülmektedir. Odalarda bulunan ocaklarda bir özellik yoktur. Buna karşılık dolap ile yüklüklerin tahta oymacılığı ilginçtir. Bu devirde yapılan zengin evlerinde, sergileme amacıyla dolaplarda açık gözler oluşturulduğu bilinmektedir. Latifoğulları evinde de dolapların yan kısımları raf şeklinde düzenlenerek değişik ahşap oymacılık teknikleri uygulanmıştır. Konutun köy meydanına bakan odalarında yüklüğün bir kısmı gusulhane olarak değerlendirilmiştir. Yıkanma suyunun yola rahatça akıtılabilmesi için gusulhanelerin yol kenarında planlandığı sanılmaktadır. Söz konusu yapı, malzeme yönünden köydeki diğer evlerden farklı değildir. Zemin kat küçük moloz taşlardan çamur harçla yapılmıştır. Birinci kat dış beden duvarları moloz taş duvar, ara duvarlar ise hımış tekniğindedir. Ahşap taşıyıcılar arasının samanlı kerpiç malzemeyle doldurulması ile yapılan ara duvarların yüzeyi samanlı kireç harcı ile sıvanmış ve üzeri badanalanmıştır. Hayatın avluya açılan kısmında, çatıyı taşıyan, eşit aralıklı dikmeler yer almaktadır. Dikmelerden saçağa geçiş, ahşap yastık üzerine oturtulan 1/4 daire biçiminde göğüslemeler ile olmaktadır. Avluya açılan bu kısımda saçak merdiveni de örtecek şekilde geniş tutulmuştur. Alt kat zemini sıkıştırılmış toprak olarak bırakılmış, birinci kat döşeme ve tavanı ahşap kaplanmıştır. Tavan kaplaması sade fakat özenli yapımı ile dikkati çekmektedir.
HÜSEYİN KONAK EVİ
Köy meydanının batısında, kalıntılara giden gezi yolunun başlangıcında yer alan iki katlı moloz taş bir yapı olup köyün güneydoğusuna yönlendirilmiştir. Köy meydanına bakan ahşap çatkılı bir kapıdan avluya girilmektedir. Girişin hemen solunda çamaşırlık olarak kullanılan küçük bir mekan ile sağında konut bulunmaktadır. Yapının alt katında taşlık, üst katında avluya açılan hayat bulunması köyün diğer yapılarında görülmeyen bir özelliktir. Sıkıştırılmış toprak döşemesi olan zemin kat taşlığında ahır ve samanlığa açılan birer kapı ile üst kata çıkılan ahşap bir merdiven yer almaktadır. Üst katta hayata açılan iki oda ile bir mutfak bulunmaktadır. Odaların açıldığı, avlu ve odalar arasındaki bağlantıyı sağlayıcı bir kullanım özelliği gösteren hayatın bir kısmı, köyün diğer yapılarından farklı olarak taşıyıcı olmayan ahşap hımış tekniğinde yapılmış bir duvarla kapatılarak mutfak elde edilmiştir. Konutun avludan kullanılabilen alt katında sokağa açılan kapı ve pencere yoktur. Evin üst katı ise oturma ve yemek odası olarak kullanılan ve köy meydanına açılan iki penceresi bulunan ocaklı odanın dışında, avluya yönelik ve dışa kapalı bir konumdadır. Yapım sistemi köyün diğer yapılarında olduğu gibi moloz taş ve bağdadidir. Zemin katın taşıyıcı ve bölme duvarları moloz taşlarla yapılmış üst katın hayatı ahşap dikmelere ve kirişlere taşıtılmıştır. Birinci kat dışta moloz taş, içeride ise hımış tekniğinde yapılmıştır. Hayatın avluya açılan kısmında çatışı taşıyan ahşap dikmeler bulunmaktadır. Hayatın korkulukları özelliği olmayan düz ahşap korkuluklardır. Alt katta ahır ve taşlık zemini, sıkıştırılmış toprak olarak bırakılmış, birinci kat döşeme ve tavanları ahşapla kaplanmıştır. Köyün bir kısım evlerinde olduğu gibi burada da hayatın tavan kaplamasının yapılmadığı, böylelikle çatının doğal havalandırılmasının sağlandığı görülmektedir.
Avluya açılan hayatın üzerindeki saçak, diğer cephelerde olduğundan daha uzun tutulmuştur. Denizden 600 m. yükseklikte olan bu bölgede kış mevsiminin uzun ve yağışlı geçmesi nedeni ile hayatın yağmurdan korunması amacıyla böyle bir önlem alındığı düşünülmektedir. Ayrıca yaz mevsiminde tüm yaşamın hayatta geçmesi, bu mekanın gölge olmasını gerektirmektedir.
DEVECİ HANI
Köy meydanının sağ tarafında, müzenin girişinin karşısında yer almaktadır. Yakın zamanlara kadar sayılarının beş olduğunu öğrendiğimiz Deveci Hanlarından bugüne kadar varlığını koruyabilmiş tek örnek olan söz konusu han, Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınmıştır. Varlığı ile, yapılış tarihi olan 19. yy’da Geyre Köyünün, Karacasu’yu Denizli’ye bağlayan eski kervan yolu üzerinde önemli bir konaklama merkezi olduğunu kanıtlamaktadır. Yapının hemen yanında ve yakın çevresinde bulunan yaşlı çınar ağaçlan günümüzde de köy meydanını simgelemekte ve geçmişle bağıntı kurmamıza yardımcı olmaktadır.
Yapı bugün orijinal işlevini yitirmiş bir görünümdedir. Geniş ve büyük olan iç mekan, moloz taş duvarlarla herbirinin ayrı bir giriş kapısı bulunan üç mekana ayrılmıştır. Yapının doğusunda bulunan önü camekanlı mekanın, köyün taşınma tarihine kadar köy kahvesi olarak kullanıldığı öğrenilmiştir. Hanın köy meydanına bakan giriş kısmında, sundurma görevini yerine getirecek şekilde ahşap dikmeler üzerine oturan ikinci bir kat yapılmıştır. Konut olarak kullanılan bu kısım hayat ve bir odadan ibarettir. Hanın girişinde bulunan bir taşlıktan ahşap bir merdivenle hayata çıkılmaktadır. Merdiven üzeri, hayat kısmında bulunan bir kapakla kapatılarak kilitlenmekte, böylece konutun han ile ilgisi kesilmektedir. Bölgede yaygın olan bu sistem daha çok bağ evlerinde kullanılmaktadır. Yapı, malzeme ve yapım tarzı yönünden köydeki diğer yapılardan bir ayrıcalık göstermemektedir.
SONUÇ
Koruma altına alman ama yine de yakın bir gelecekte yok olma tehlikesi içinde bulunan Latifoğulları ile Hüseyin Kûnak Evleri, kullanılan malzeme, mekan düzenlemesi ve diğer yapım özellikleri ile yörenin geleneksel mimarisini yansıtan örneklerdir. Deveci Hanı ise, yöredeki tek örnek olması nedeniyle önem kazanmaktadır. Söz konusu yapıların, Geyre Köyünde geçmiş ile yaşananı aynı anda görebilme, mimari özellikleri, yaşam biçimlerini kıyaslayabilme olanağını vermesi nedeniyle koruma altına alınması olumlu bir yaklaşımdır. Yalnız koruma ile kalmayıp bu yapıların en kısa sürede onarılması ve yeni işlevler verilmesi gerekmektedir. Böylece sivil mimarlık örneklerimizi sergileyen bir köyün haritalardan silinmesi önlenmiş olacaktır.
Aphrodisias gibi ünlü antik kent kalıntılarını ortaya çıkarmak için çalışmalar yapılırken, bir yandan da kültür mirasımız olan belli bir dönemin sivil mimarlık örneklerini ortadan kaldırmanın ne denli doğru bir karar olacağının tartışılması gereken önemli bir konu olduğu kanısındayız. Ülkemizde sivil mimarlık örneklerine verilen önem henüz çok yenidir. Olay daha çok anıtsal yapılarda yoğunlaşmıştır. Belli bir dönemin kültür mirasını ortaya çıkarırken diğer bir dönemin kültür mirasını feda mı etmeliyiz?
Bizce kalıntılar ortaya çıkarılırken üzerinde bulunan kültür mirasımız da korunmalı ve kişiler, dönemler arasında gelişen veya gerileyen mimariyle, sanat anlayışını, kısaca kültürü gözleyebilmeli, geçmişi ve çağdaşlığı bir arada algılayabilme mutluluğuna erişebilmelidirler. Kaldı ki böyle bir olayı yaşayabilmek çok az yerleşmeye nasip olacak bir olaydır. Yapılara yaşam verebildiğimizde, olayı dolu dolu yaşayabildiğimizde, bir an yapıların da canlı varlıklar olduğunu, birer taş yığını olmadıklarını hissedebiliriz. Böyle olunca da şunları düşünmekten kendimizi alamadık:
Onlar bizlerin eseriydi, kimbilir dilleri olsa, bizlere mesaj verebilselerdi onları yıkmamamız için, onarıp hayat vermemiz için ne denli yalvarırlardı. Ne yazık ki hiçbir şey yapamıyorlar. Biz de karınca kararınca onların dili olmaya çalıştık.
* Aphrodisias, Prof. Kenan Erim tarafından yürütülen kazüarda, büyük bir heykeltraşlık merkezi olarak ortaya çıkarmıştır. Yapılan kazılar, Aphrodisias’ta Kaleolitik çağdan, M.ö 4000’yüından beri iskan olduğu, Bronz çağında ise önemli bir yerleşme merkezi olduğunu göstermiştir. önemli bir kente dönüşmesi Hellenistik çağda başlamış ve Roma çağında hızlanmıştır. (Akurğal, Ekrem; Ancient Civilizations and Ruins of Turkey, İst, 1970, s. 172)
Antik kent kalıntılarının büyük bir kısmı 3 km. uzunluğunda ve 520 hektar alanı çeviren şurlarla çevrelenmiştir. Aphrodisias’ta şu anda tiyatro, agora, hadrian hamamları, odeon, Piskopos Sarayı, stadium, nympheum, portiko gibi kalıntüar
yer almaktadır. Bu kazüarda çıkarılan son derece değerli ve ilginç eserler, Aphrodisias Müzesi’nde sergilenmektedir.
S. Semra DİNLER – A. Nur İZOL