Kenti çevreleyen 3.5 km. uzunluğundaki sur kalıntıları, aslında 4 ana kapısı bulunan, kabaca daire biçimindeki bir kalenin kalıntılarıdır. Yaklaşık 494 hektarlık bir alanı kaplayan antik kentin merkezini çevreleyen kale, 4. ve daha sonraki yüzyıllarda yapılmıştır. 4. yy. depremlerinin ve diğer felaketlerin harap ettiği yapıların parçalarını surlarda görmek mümkündür.
260 yılında batı Anadolu’yu etkisi altına alan got istilası olmasına karşın, birçok delil surların 4. yy. dan sonra yapıldığını gösterir. Daha önceki dönemlere ait savunma sisteminin nasıl olduğunu tam olarak bilmesek de, akropolde bulunan bir yapı Helenistik dönemde ve 7. yy. da hisar olarak kullanılmış olabilir.
Kent, Geç Helenistik dönemde hippodomik planlı olarak kullanılmış olsa da, bazı yapıların, özellikle Aphrodite tapınağının ve Sebasteion‘un yerleşim blokları içine tam olarak oturmadığı görülmektedir.
Tapınak
13×8 sütunu ile bu yapı, kentin odak noktası idi. 5. yy. da kentin Hıristiyan bazilikasına dönüştürülmesinden dolayı, yapının eski durumu hakkında pek bir bilgimiz yoktur.
Cellanın duvarları yıkılarak yanlardaki sütunlar kaydırıldı, kuzeye ve güneye duvarlar inşa edilerek biçimi değiştirildi. Doğusuna ve batısına da bir apsis ve bir atrium eklendi. Yapı, diğer bir kutsal mekan olan Sebasteion gibi, ızgara planlı kent içerisine düzgün olarak oturmamaktadır.
Tapınak, yapılan araştırmalar neticesinde arkaik döneme kadar götürülebilmiştir. Fakat her dönemde yapılan restorasyon çalışmaları, Bizanslı ustaların yaptığı gibi ortadaki delillerin yok olmasına neden olmuştur. Bizanslı ustalar tapınağın çevresinde ve içinde mezarlar kazarak, katmanları altüst etmişlerdir.
Tanrıça Aphrodite’nin kült heykeli, Hıristiyanlık öncesi dönemde tapınak içerisinde yer almaktaydı. Hıristiyanlığın kabulü ile tapınağın kiliseye çevrilmesi sonucu, kült heykeli de tahrip edilerek dışarı atılmış, daha sonra bir yapıda mimari eleman olarak kullanılmıştır.